Bücür'ün dediği
29 Temmuz 2012 Pazar
uyku kaçıran
Hep hayalini kurduğum etrafı yeşilliklerle dolu şehirden uzak doğanın içinde bir evken; biraz ilerisinde ağaçlar olan evime bile deli gibi sinek böcek girmesi beni çıldırtıyor. Öyle kolay değilmiş demek ki bak diyorum. Böcek filan dediysem sayısız çeşit, bir giren bi öncekine benzemiyo bile. Geçen gece yastığımın üzerinde duran siyah kocaman böceği camdan dışarı atsam da huzurla uyuyamadım, sürekli geri gelecek gibi tetikteyim. Yok ne yana dönsem aklımda. Uyku kaçıran koydum böceğin ismini bir daha karşılaşmayacak olsak da...Bu durum aklıma daha önce yaşadığım bir olayı getirdi. Ben küçükken evimizi bir kez hamam böceği basmıştı. Öyle böyle değil ama her yandan küçük büyük bir sürü. Şu altıgen kahverengi tabletlerden almış evin her köşesine yerleştirmiştik. Tek tük ölen olsa da yine heryerdeydiler. Ve ben korkuyordum. Ama yataklarımıza tırmanamazlardı, annem söylemişti. Güvenle uyuyabilirdik. Bir sabah yatağımda bir böceği ezerek öldürdüğümü farkedince korkmadım, hayal kırıklığına uğradım. Anneme kızdım, söz vermişti, yatağımıza gelemezlerdi.Geldiler. Sonrasında bu böceklerden nasıl kurtulduğumuzu hatırlamıyorum. Bir kez de banyomuzu salyangozlar basmıştı. Ama bu eğlenceliydi. Tuz döküyorduk çevrelerine döne döne deliriyorlardı ve birden eriyip gidiyorlardı. Onlar o kadar uzun kalmadılar.. Şimdi ise ev arkadaşımla çareyi sineklik taktırmakta bulduk. İşe yarar umarım...
25 Temmuz 2012 Çarşamba
Kilyos - BURC Beach
Daha önce de bahsettiğim gibi Boğaziçi Üniversitesi son sınıf öğrencisi olmama rağmen, hatta hazırlıkta Sarıtepe Kampüsünde kalmış olmama rağmen dün ilk kez Kilyosa Burc Beach'e gittim. Havanın biraz kapalı olmasından biraz tereddüt etsek de saat 3te Güney Kampüsten kalkan 59RK ile bir saatte Kilyos'a ulaştık. Hazırlıkta o yolu çekerken ne işkence gelirdi anlatamam. Zorunluluk ve istek farklı şeyler tabi. O ilkel otobüslerin yerini modern, klimalı otobüslerin almış olmasının da payı da inkar edilemez tabi. Yol öyle güzel geldi ki bu defa sanki İstanbul'da değilsiniz, dayanılmaz trafikten ve aşırı şehirleşmeden uzakta yemyeşil yollardan geçerken daha mutlu oluyor insan. Kilyos'a ulaştığımızda şöforün yönlendirmesiyle Tırmata Beach'e yürümeye başladık. Kapıda duran genç bizi başka bir kapıya yönlerdirdi, ödeme yapacakmışız. Hafta içi 15 haftasonu 30 liraymış falan filan... Anlatmaya çalışıyorum biz Boğaziçi 'nden geliyoruz giriş ücretsiz olan bir yer varmış biz oraya gidecektik diye. Kasada duran kız ısrarla yok öyle bir yer diyor. Ödemeyi yaptık. Ama yanlış yerde olduğumuzu farkettiğimizde çıkmak istediğimizi söyledik neyse ki iade ettiler. Bu arada Tırmata ben Kilyosta yaşarken meyhaneydi. Yenilenmiş güzelleşmiş, haftaiçi olmasına rağmen oldukça da kalabalıktı. Sahilden yürürken dalgalar bizi korkutmadı değil. Yüzmek imkansız diye düşünürken Burc Beach'e geldik. Arkadaşlarımızın da söylediği gibi buraya giriş boğaziçi öğrencilerine ücretsizmiş. Yalnız içeride nakit para geçmiyor. Hazırlanan kartlardan alıp içine yükleme yapıp alışverişinizi öyle gerçekleştiriyormuşsunuz. İçecek alalım diye kasaya yaklaştığımızda öğrendik bunu. İçerisi oldukça pahalı. Göz önünde bulundurulmalı derim. Hatta mümkünse hazırlıklı gitmenizi öneririm. İçeceklerimizi içip eşyalarımızı şezlonglara bıraktığımız gibi girdik denize. Hiç bu kadar eğlenebileceğimizi tahmin etmiyorduk açıkçası. Dalgalı denizin keyfi de bir başkaymış. Denenmesi gerek kesinlikle. Bu keyifli dalgalar tehlikeli de olabilir, çocuklar için özellikle. Neyse ki cankurtaran olması içleri rahatlatacak bir önlem. Denizden çıktığımızda kıyafetlerimin sırılsıklam olduğunu farkettim yere düşmüş ıslanmış hepsi. Daha hazırlıklı gitmemiz gerektiğini anlamış olduk. Burc Store'dan üstüme birşeyler alırım neyseki diye düşünürken saat 5te kapandığını öğrendik. Çaresiz olarak erkek arkadaşımın kıyafetlerini giymek zorunda kaldım. Bizi görenler ne düşünmüştür kimbilir. Otobüsler oldukça seyrek ve 7dekini kaçırdığımız için 9çeyrektekini beklemek zorunda kaldık ki, Kilyos rüzgarı üşütmeye başlamıştı. Otobüs 9.30da hala gelmeyince ne kadar endişelendiğimizi anlatamam. Neyse ki dönüş yolu da gidiş kadar keyifliydi. Yorgunluklara da değdi. Yalnız bugün öğlen saatlerinde başlayan kulak ağrımın, arkadaşımda da olduğunu öğrenince biraz hayal kırıklığına uğradım doğrusu. Hep gideriz dediğimiz sahil kaçamağından arda kalan kulak iltihabı. Yeniden gitme hayalleri bir süreliğine iptal bu durumda, kulak acısı da cabası (dayanılmaz birşeymiş bu arada). Yine de sıkışık zamanlarda İstanbul içinde tatili yaşamak için Kilyos- BURC Beach süper bir çözüm tavsiye edilir:
FİYATLAR: http://www.bumed.org.tr/burc/detay.aspx?SectionID=IBv%2bUtQ20R1X0%2ftzUTlfNQ%3d%3d&ContentID=kwMkgraWBwsebgZdlrMLhA%3d%3d
Ulaşım: 59RK saatler ve duraklar için http://harita.iett.gov.tr
FİYATLAR: http://www.bumed.org.tr/burc/detay.aspx?SectionID=IBv%2bUtQ20R1X0%2ftzUTlfNQ%3d%3d&ContentID=kwMkgraWBwsebgZdlrMLhA%3d%3d
Ulaşım: 59RK saatler ve duraklar için http://harita.iett.gov.tr
Etiketler:
59RK,
Boğaziçi,
BURC BEACH,
Kilyos,
plaj,
Tırmata Beach
23 Temmuz 2012 Pazartesi
kariyer.net
Üniversite yıllarımın en başından beri deneyim kazanma konusunda çılgınca bir istek duyuyorum. Bunun için ise bildiğim en kapsamlı adres kariyer.net. Siteye üye olduktan sonra ilk iş olarak bir CV hazırlıyorsunuz. Bu çok fazla kişiselleştirmeye olanak sağlamayan bir şablon aslında. CV'nizi hazırladıktan sonra ise yapacak tek şey ilanlara göz atmak. Kendinize uygun olduğunu düşündüğünüz ilanlara kısa bir önyazıyla başvuru yaptıktan sonra cevap beklemekten başka yapacak birşey kalmıyor. Bu da aslında işin en zor kısmı. Firmalar bu sitede ilan verebilmek için tonlarca para ödüyorlar. Ancak çok etkin kullanmadıkları konusunda ciddi şüphelerim var. Son 4-5 aydır başvuruda bulunduğum ilan sayısı 60'ın üzerinde. Hepsinden yanıt almayı bekliyor değilim tabi. Ancak bunca başvurunun ardından CV'me bakan firma sayısı 10u bulmamış durumda. Bu da beni düşündürüyor açıkçası. kariyer.net' ten memnun olmasam da kullanmaktan başka çıkış yolu bulamıyorum. Bu konuda yalnız olmadığım duyumlarını da sık alıyorum tabi. Bu da beni problemın bende olmadığı konusunda biraz da olsa rahatlatıyor. Firmaların potansiyel çalışan havuzunu genişletmek için daha etkili bir yola ihtiyaçları olduğuna eminim. Yakında bulacaklarına da inanıyorum...
20 Temmuz 2012 Cuma
Garanti Bankası Çağrı Merkezi
İlk yazılarım ya, sık sık yazmak istiyorum. Şimdilik birikmiş konu çok tabi. Sonrası nasıl olur bilemiyorum. İlk mülakat deneyimimi anlatmam lazım biran önce. Staj için değildi, üniversiteye gelişimin 2.senesi. Yakın arkadaşlarımdan birinin abisi üniversitede okurken bir bankanın çağrı merkezine girmiş çalışmak için 6 saat çalışıp çok iyi paralar kazanabiliyormuşsun. Bakmayın öyle iyi dediğime, öğrenciyken harçlığının 100-200 lira artması bile büyük sevinç. Bir de üstelik iş hayatına atılma hevesi içerisindeyseniz, ilk fırsatta ben de yapmalıyım diyorsunuz. Durum böyle olunca kariyer.net' de gördüğüm Garanti Bankası'nın çağrı merkezi departmanına başvurdum. Bir insan kaynakları firması aradı, görüşmeye çağırdı. Mülakat nedir, nasıl hazırlanılır, ne giyilir hiç bilmem ki.. Neyse ki internet var diyerek yola çıktım sabahın 9'unda. Bir odaya aldılar beni içeride bir sürü genç, benim gibi. Sınav ortamı bildiğin, kalemler, silgiler hazırlanmış. Soru kağıtları dağıtılınca bi su serpildi içime, malum üniversite sınavı, proficiency sıklıkla sınava girmeye alışkınım o ara. Kolaylıkla yapıverdim, genel yetenek ve ingilizce vardı sanırım yanlış hatırlamıyorsam, uzun zaman oldu. Sonrasında bu testi başarıyla geçenleri bir odaya aldılar. 7 kişi ne yapar ki bi odada diye düşünmeme kalmadan kendimizi tanıtmamaız istendi. Boğaziçi Üniversitesinden geliyorum ya bir özgüven dolmuşum ki o an, kasım kasım kasılıyorum. Peşinsıra önümüze bir konu verildi "üniversite tercihleri yeteneklere göre mi yapılmalıdır, başarı sırasına göre mi". İlk kez mülakata girmiş bir insan olarak bekliyorum sırayla konuşacağız diye umarak. Yok, herkes birbirini bastırma çabası içinde. Söylenen bir çok şey ise mantıksız ve tutarsız. Ne yapmam gerektiğini çözüp iki kelime edinceye mülakat sona erdi. İçeride yalnız 3 kişinin kalması için isimleri okudular ki aralarında ben yoktum. Kalanlar sesini yükselten, başkalarının lafını bölenlerdi hep. Hiçbir anlam verememekle birlikte biraz hayal kırıklığı içinde ayrıldım salondan. Çıkınca ben zaten fazla gelirdim oraya diyerek kendimi teselli etme çabasına girsem mi girmesem mi bilemedim. Bu durumun sıklıkla tekrarlanacağını da bilmediğimden olsun deyip hayatıma devam ettim...
19 Temmuz 2012 Perşembe
Boğaziçi İşletme hayali kuranlara
Evet. Gerçek anlamda ilk yazımda biraz Boğaziçi İşletme hayalleri kuran liseli gençlerin hayalleriyle oynayacağım, üzgünüm. Üniversite sınavından sonra herşey geçecek zannedilir, öyle vaadedilir. Tamamıyle yalandır. Eşek bağlasan mezun olur denilen bir bölümdür, kolay olduğu doğru ancak başka üniversitelere kıyasla değil, başka bölümlere göre nispeten kolaydır. Bir de en önemlisi, her zaman söylenen bir yalandır ki, siz siz olun sakın inanmayın. "Mezun olunca havada kapacaklar seni, şimdi dişini sık sonra çok kazanacaksın." Ne çok dinlemişim ki söylerken bile yeniden inandım. Hala ümitsiz bir şekilde staj arıyorum. Bunu uzun uzun anlatacağım zaten. Bir diğer önemli şey ise üniversite sınavlarına hazırlanırken çoğunlukla atlanır bu, ingilizce çalışmak. Okula girdikten sonra diğer hiçbirşeyden eser kalmıyor hayatınızda. Liseyle birlikte geçip gidiyor hepsi. Sonradan halledilir nasılsa deyip hep bir kenara iterek olmuyormuş bu işler ben onu anladım bu okulda geçen yıllarımın ardından. İngilizceye karşı bir yatkınlığınız yoksa, köşe bucak kaçıyorsanız Boğaziçi hiç size göre bir yer değil. Bunlar benim tecrübelerim. Öbür yanda da harika bir kampüs ve imkanları var tabi...Yeniden tercih yapacak olsam, yine hepsi Boğaziçi olurdu herhalde. Tutarsızlık değil bu. Lisede ve öncesinde en başarılı olmak için hiçbirşey yapmadım, üniversiteyi kazanmak için de. Bunun etkisiyle nasılsa bunu da başarabilirim diyerek kendimi kaybetmiş olabilirim. Bulmam lazımdır belki. Çok geç olmasa gerek, denemeden bilemeyiz...
İLK ADIMLARIM
Anlatacaklarım çok, bir dinleyen bulmakla başlamak lazım. İşte benim blog yazma hikayemin başlangıç noktası bu. Uzun zamandan beri aklımda olan şeyi eyleme geçirdim sonunda. Nasıl başlayacağımı bilemedim. Başlangıçlar da bitişler kadar zordur çünkü, hele ki güzel başlangıçlar... Öncelikle kendimden bahsetmeliyim biraz. 22 yaşındayım. Öğrenciyim, bu yapmayı beceremediğim şeylerin başında gelir oysaki. Boğaziçi Üniversitesi İşletme son sınıf öğrencisiyim üstelik. Bitti sayılır demek kolay olabilirdi, yeni başladığını anladım ne yazık ki. Bu sıralar en çok yaptığım şey staj aramak, bunda da pek başarılı sayılmam. Bunun için araştırmalar yaparken hissettiğim çaresizliği ve deneyimlerimi paylaşmak istedim. Yalnız olmadığımı biliyorum çünkü. Malum araştırmalar, hazırlıklar, mülakatlar... Oldukça yorucu bir süreç. Bir tarafta da hayatı yaşamak var. Genç bir öğrencinin gözüyle hayatı yorumlamak nasıl olursa tabi... Denemeden bilemeyiz değil mi? Çok yakında ve sık sık görüşmek üzere...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)